Tick Tock
I was in Dublin a few weeks back working with the RTE National Symphony Orchestra.
An afternoon off afforded me a few hours to take in St. Patrick’s Cathedral and Trinity College and a handful of other highlights. Although the major sights were nice, it was a chance encounter that ended up being the most meaningful visit of the day. Searching for a caffeine hit I turned down a promising road but instead of a coffee shop I found the National Library; a sign told me that it housed a free W.B Yeats exhibit.
I love Yeats and I love free stuff, so I wandered in.
It was a beautifully curated little exhibit contained in one large and dimly lit room (it wasn’t for ambience, it was to preserve the many original manuscripts on display). In the center of the space was a semi-enclosed circle with a few benches, and recordings of readings of some of Yeats’s best-known poems. As I took a seat inside, a gently lilting voice began “The Wild Swans at Coole”.
The trees are in their autumn beauty,
The woodland paths are dry,
Under the October twilight the water
Mirrors a still sky;
Upon the brimming water among the stones
Are nine-and-fifty swans.The nineteenth autumn has come upon me
Since I first made my count;
I saw, before I had well finished,
All suddenly mount
And scatter wheeling in great broken rings
Upon their clamorous wings.I have looked upon those brilliant creatures,
And now my heart is sore.
All’s changed since I, hearing at twilight,
The first time on this shore,
The bell-beat of their wings above my head,
Trod with a lighter tread.Unwearied still, lover by lover,
They paddle in the cold
Companionable streams or climb the air;
Their hearts have not grown old;
Passion or conquest, wander where they will,
Attend upon them still.But now they drift on the still water,
W.B. Yeats 1919
Mysterious, beautiful;
Among what rushes will they build,
By what lake’s edge or pool
Delight men’s eyes when I awake some day
To find they have flown away?
Some sudden tears surprised me, as did the fact that I found myself mouthing the words silently. It took me a minute to realize that I had memorized “The Wild Swans at Coole” way back in my high school years when I was on the speech team.
I’ve always loved that poem, and not just because I’m drawn to melancholy poetry (it’s my Japanese side – we love a sad ending), but because it so gracefully expresses humankind’s uneasy relationship with change and the passage of time. And I realized how acutely I felt this conflicted connection in that moment as I was taken back to my teenage days in that moment, the crushing heartache of loss, the plodding inevitability of age. My knees felt extra creaky when I stood up.
But that’s the funny thing about time. It’s easy enough to bemoan a lost youth through a hazy rose-colored nostalgia, but more difficult to see that it’s only through living the life I’ve lived that I could find myself at a Yeats exhibition in Dublin a few hours before a concert with the RTE National Symphony. And it was also a reminder for me of those times in my past that were so awful that I wouldn’t wish to relive them again. And, as per the old adage, pain passes as time passes – in fact, sometimes the passage of time is the only thing that could bring healing.
Holding both of these ideas at the same time, the ability to accept this duality and finding peace with a situation that can never be either/or – I’m still working on it. Meanwhile, if anyone can think of a way to speed up time on those interminable trans-Atlantic flights, let me know…
2 Comments
kamil kara
Atlantik ötesine gitmeden önce bir hikaye anlatayım sana :
Saraybosna savaşından bikaç yıl sonra Bosnahersek e konferans için giden bir edebiyatçının misafir kaldığı ev saraybosna mezarlığına nazır biyerdedir..
Sabahleyin uyandığında saraybosna mezarlığına göz atar..İlginç bişey dikkatini çeker..siyah peçeli ve kapalı bi kadın bir mezar üstünde eğilip eğilip kalkmaktadır..
Edebiyatçı önce pek oralı olmaz, fakat kaldığı 3 gün boyunca her sabah aynı kadının mezara eğilip eğilip kalkmasını görmesi üzerine dayanamaz ve üçüncü gün yanına gitmeye karar verir..
Rahatsız etmemek için ve ne olduğunu anlamak için bikaç mezar arkadan izlemeye başlar.. Kadın ,, mezara ellerinde parlak bişeyler koymaktadır.. Edebiyatçı daha fazla dayanamaz ve mezarın başına giderek ingilizce olarak kendisinin bir yazar olduğunu ,, Bikaç günlüğüne saraybosnaya konferans için geldiğini ve misafir kaldığı evin penceresinden bakarken kadını her sabah mezarda gördüğünü ne yaptığını çok merak ettiğini söyler..
Kadın anlatmaya başlar..
Saraybosna savaşlarında ilk önce eşini kaybettiğini ve aradan bikaç hafta sonra 6 YAŞINDAKİ OĞLUNU KAYBETTİĞİNİ SÖYLER..
– ” Eşimi kaybedeli bikaç hafta olmuştu..6 Yaşında ki oğlum cam gibi görünen şekerlemeleri çok severdi.. Çatışmalar hala devam ediyodu ve her sabah silah sesleriyle uyanıyoduk..
Oğlumla beraber bazen bir sokak ilerdeki küçük bakkaldan sevdiği şekerlemelerden alıp eve dönerdik..
Gene bir sabah uyandığımızda oğlumun canı tekrar o şekerlemelerden istedi.. O gün hiç silah sesi duymamıştık.. Oğlumun ısrarı üzerine bakkala gittik..
Bakaldan şekerlemeleri alıp dönerken oğlum eve metreler kala sevinçten elimi bırakıp eve doğru koşmaya başladı..
PUSUDA BEKLEYEN SIRP ASKER OĞLUMU SIRTINDAN VURDUĞUNDA O KÜÇÜCÜK ELİNDEKİ CAM ŞEKERLEMELER ELLERİNDEN SOKAĞA FIRLADI..
O günden sonra her gün oğlumun mezarına gelip yiyemediği o cam şekerlemelerden koyarım .. GİTTİĞİ YERDE DE VURULMADAN ,,RAHATÇA YİYEBİLSİN DİYE.. BÖYLE HAFİFLETİRİM ACILARIMI..BÖYLE AVUTURUM KENDİMİ.. ”
Edebiyatçı ,, kadının anlattıklarını gözyaşları içinde dinler ve ,, 2. Dünya savaşında ölen çocuklara çok üzülen ünlü şair NAZIM HİKMET İN Yazdığı şiiri okumaya başlar..
ÇALIYORUM KAPINIZI TEYZE,,AMCA ..
BİR İMZA VER ..
ÇOCUKLAR ÖLMESİN ,, ŞEKERDE YİYEBİLSİNLER ..
#NAZIMHİKMET ( DÜNYACA ÜNLÜ TÜRK ŞAİR )
dall
genuinely felt, beautifully shared, mind to mind